Oksijen Konsantratörü
Oksijen konsantratörü, solunum sorunları olan bir hastaya ek veya ekstra oksijen sağlayan bir tıbbi cihazdır. Cihaz bir kompresör, elek yataklı filtre, oksijen tankı, basınç valfi ve bir burun kanülünden (veya oksijen maskesinden) oluşur. Bir oksijen tüpü gibi, bir konsantratör bir hastaya bir maske veya burun kanülleri aracılığıyla oksijen sağlar. Ancak, oksijen tüplerinin aksine, bir konsantratörün yeniden doldurulması gerekmez ve günde 24 saat oksijen sağlayabilir. Tipik bir oksijen konsantratörü dakikada 5 ila 10 litre (LPM) saf oksijen sağlayabilir.Özellikle solunum yolu hastalıklarının yönetiminde etkilidir. Astım, KOAH ve diğer solunum sorunlarıyla mücadele eden hastalar için güvenli ve etkili bir solunum desteği sunar. Bu sayede kullanıcılar, evde veya hastane ortamında solunum fonksiyonlarını destekleyerek yaşam kalitelerini artırabilirler.
Oksijen konsantratörleri, tıbbi cihazlar veya tıbbi olmayan kullanımlar için oksijen gazını sağlamak amacıyla kullanılan cihazlardır. Bu cihazlar, çeşitli ihtiyaçlara uygun olarak farklı tiplerde üretilir. İşte oksijen konsantratörlerinin bazı yaygın tipleri:
1-Ev Tipi Oksijen Konsantratörleri: Genellikle evde kullanılmak üzere tasarlanmıştır. Bu tip konsantratörler, elektrikle çalışır ve evde oksijen tedavisi alan hastalar için idealdir. Taşınması kolaydır ve genellikle sessiz çalışır.
2-Taşınabilir Oksijen Konsantratörleri: Bu cihazlar, taşınabilirlik ve mobilite açısından daha uygun olan, hafif ve kompakt oksijen konsantratörleridir. Genellikle pil veya şarj edilebilir bataryalarla çalışır, bu nedenle hastalar dışarıda dolaşırken veya seyahat ederken oksijen ihtiyaçlarını karşılayabilirler.
3-Tıbbi ve Endüstriyel Oksijen Üretim Sistemleri: Bunlar, tıbbi ve endüstriyel uygulamalar için kullanılan büyük ölçekli oksijen üretim sistemleridir. Tıbbi oksijen üretim sistemleri, hastane ve kliniklerde kullanılan tıbbi oksijenin kaynağını oluştururken, endüstriyel sistemler, üretim süreçlerinde endüstriyel uygulamalar için oksijen sağlar.
4-Mekanik Oksijen Jeneratörleri (MOG): Bu sistemler, çevresel havadan oksijen üretmek için çalışan makinelerdir. Genellikle kullanılan havanın oksijen konsantrasyonunu artırarak oksijen üretirler.
5-Yüksek Akışlı Oksijen Konsantratörleri: Yüksek akışlı konsantratörler, yüksek oksijen akış hızlarına ihtiyaç duyan hastalar için tasarlanmıştır. Bu cihazlar, özellikle ağır solunum sorunları olan hastalar için uygundur.
Oksijen konsantratörleri, hastaların ihtiyaçlarına ve uygulama gereksinimlerine göre farklı tiplerde gelir. Uygun bir oksijen konsantratörünün seçimi, bir sağlık profesyoneli tarafından yapılmalıdır, çünkü hangi tipin en iyi olacağı, hastanın tıbbi durumuna, yaşına, yaşam tarzına ve diğer faktörlere bağlı olarak değişebilir.
Likit oksijen tüpü sistemleri % 100'lük büyük bir miktar oksijeni ufak bir yerde saklayabilme avantajına sahiptir. Ancak bir çok ev bakım sağlayıcıları bu sistemleri çok pahalı bulmaktadır. Sermaye yatırımı çok yüksektir. Yalnızca esas hazne ve taşınabilir birimin değil, aynı zamanda likit oksijeni veya tüpü taşıyabilecek taşıtların da satılması gerekir. Bu birimlerin çoğunun 10-14 günde bir doldurulması gerektiği için işçi maliyetleri de yüksektir. Taşınabilir oksijen sisteminin doldurulması pek çok hastaya göre karmaşık ve korkutucu görünmektedir. Doldurma esnasında termal yanıklar olabilir ve
oksijenin uzun süreli yüksek akış kullanımında ünite dışına çıkma potansiyeli vardır, ki bu da termal yanıklara neden olabilmektedir. Ünite eğik konumdaysa oksijenin dökülme riski vardır. Ayrıca doldurma işlemi ve yüksek akış kullanımı sırasında üniteler donabilmekte ve sonraki işlemleri engelleyebilmektedir.
Oksijen konsantratörü cihazları genellikle yoğun bakım tedavisi gören veya göğüs hastalıkları ile ilgili sorun yaşayan hastaların evde devam eden tedavilerinde kullanılır.
Bir oksijen konsantratörü, hastalara %90 ila %95 oranında saf oksijen sağlamak için ortam havasından oksijen moleküllerini filtreleyip yoğunlaştırarak çalışır. Oksijen konsantratörünün kompresörü ortam havasını emer ve sağlandığı basıncı ayarlar. Zeolit adı verilen kristal bir malzemeden yapılmış elek yatağı, nitrojeni havadan ayırır. Bir konsantratör, hem oksijeni bir silindire salmak hem de ayrılan nitrojeni tekrar havaya boşaltmak için çalışan iki elek yatağına sahiptir. Bu, saf oksijen üretmeye devam eden sürekli bir döngü oluşturur. Basınç valfi, dakikada 5 ila 10 litre arasında değişen oksijen tedarikini düzenlemeye yardımcı olur. Sıkıştırılmış oksijen daha sonra hastaya bir burun kanülü (veya oksijen maskesi) aracılığıyla dağıtılır.
Oksijen cihazı, havada bulunan oksijeni diğer gazlardan ayrıştırıp % 90'ın üzerinde yoğunluğa sahip oksijen gazı üretir. Oksijen konsantratörü, özellikle solunum sisteminde oksijen ve karbondioksit değişimini sağlamakta yetersiz kalma durumu olarak açıklanan “solunum yetmezliğinin” giderilmesinde kullanılır.
Bu cihaz, havada bulunan oksijeni diğer gazlardan ayrıştırıp % 90'ın üzerinde yoğunluğa sahip oksijen gazı üretir. Oksijen konsantratörü, özellikle solunum sisteminde oksijen ve karbondioksit değişimini sağlamakta yetersiz kalma durumu olarak açıklanan “solunum yetmezliğinin” giderilmesinde kullanılır.
Oksijen satürasyonu veya SPO2, kanın, taşıyabileceği maksimum oksijenin yüzdesi olarak ne kadar oksijen taşıdığının göstergesidir ve kandaki oksijen içeren hemoglobinin yüzdesini verir. Basit anlatımla satürasyon aslında kanın ne kadarının oksijenle doymuş olduğunu gösterir.
SPO2 yüzde miktarıyla ölçülen bir değerdir. Bir yetişkin için sağlıklı değer %96 olarak kabul edilir ancak %92'nin üzerindeki bir sonuç da genellikle sağlıklı sonucunu verir.
SPO2 kendi içinde şu bileşenlerle açıklanabilir:
Oksijen sağlıklı bir yaşam için olmazsa olmazdır ve vücudun düzgün çalışması için belirli miktarda oksijene ihtiyacı vardır. Oksijen, nefes alındığında burundan veya ağızdan vücudunuza girer ve akciğerlerden kan dolaşımına geçer.
Kan dolaşımına girdikten sonra oksijen vücudun her yerindeki hücrelere geçer ve bir oksijen akışı söz konusudur. Tüm hücreleriniz enerjiyi verimli bir şekilde üretmek için oksijene ihtiyaç duyar ve vücudun sindirim ve hatta zihinsel fonksiyonlar gibi tüm süreçlerini yerine getirebilmesi için enerjiye ihtiyacı vardır.
Vücutta çok düşük seviyede SPO2 sonuçları çıktığında bu durum hipoksemi adı verilen ve ciddi semptomlara neden olabilen bir duruma yol açabilir. Hipoksemi kandaki düşük oksijen seviyesi olarak tanımlanır. Semptomlardan bazıları ciltte mavi veya morumsu bir etki yaratan siyanozdur. Bunun dışında beyin, kalp ve diğer organlar da bu oksijen düşüklüğünden olumsuz anlamda etkilenir.
SPO2'nin ölçülebilmesi için birkaç farklı yol mevcuttur. En çok uygulanan yol bir nabız oksimetresi kullanmaktır. Nabız oksimetreleri kandaki oksijen seviyelerini tespit etme konusunda doğru sonuçlar vermesiyle bilinir.
Nabız oksimetresi kullanmak için, cihaza parmağa yerleştirmek ve sonrasında ekranın SPO2 yüzdesi miktarını ve kan basıncını göstermesini beklemek yeterlidir.
Nabız oksimetresi dışında arteriyel kan gazı testi de SPO2 sonucu için başvurulabilecek yöntemler arasında yer alır. Arteriyel kan gazı testi, kandaki oksijen miktarıyla birlikte karbondioksit seviyesini de ölçer. Bu test ayrıca kandaki asit ve baz dengesi olarak ifade edilen pH dengesini de kontrol eder. Kanda çok fazla veya çok az asit olması sağlık açısından olumsuz değerlendirilir. Özetle arteriyel kan gazı testi çok yönlü bir test olarak kabul edilir.
Nabız oksimetresi ile elde edilen bir ölçüm olan SPO2 oranı için normal satürasyon seviyesi %95 ile %100 arasında olmalıdır. Bu değer yüzde 92 ve üstü olduğunda da bir sorun söz konusu olmaz ancak yüzde 90’ın altında çıkan oksijen seviyeleri tıbbi inceleme gerektirebilir. Genellikle KOAH hastaları veya zatürre geçiren kişilerde oksijen seviyeleri düşüktür çünkü akciğer zarar görmüş durumdadır.
Oksijen tedavisi; kronik solunum yetmezliği bulunan, amfizem, astım ve KOAH hastalarına uygulanan bir tedavi şeklidir. Hastalığın ve hastanın durumuna bağlı olarak oksijen seviyesi ve basıncı belirlenir, ona göre bir oksijen verilir.
Amfizem; akciğerlerde bulunan alveoller adlı küçük hava keseciklerinin zarar görerek yırtılması sonucunda büyük alanlı hava keselerinin oluşmasıyla yaşanan, KOAH hastalığının bir türevi olan, ilerleyici bir kronik akciğer rahatsızlığıdır.
Amfizem; solunum fonksiyonlarında azalmaya ve nefes darlığına yol açmasının yanı sıra alt akciğer dokusunda kalıcı bozulmaya yol açar.
Amfizem, KOAH 'ın (kronik obstrüktif akciğer hastalığı) farklı bir versiyonudur. KOAH’ın bir diğer türü ise kronik bronşit hastalığıdır. Sigara içen kişilerde, nefes darlığı gibi kronik solunum problemleri yaşanması sıklıkla amfizem ve kronik bronşitin bir kombinasyonun geliştiğinin işaretidir.
Amfizem zamana yayılarak çok yavaş bir şekilde ilerleyen, erken teşhisi zor bir hastalıktır.
Amfizem nedenleri şunlardır:
Amfizem belirtileri kişiden kişiye değişmekle birlikte en sık görülen amfizem belirtileri şunlardır:
Amfizem belirtileri akciğer nedenli diğer hastalıklarla benzeşebilir. Bu nedenle kesin teşhisin konulabilmesi için bazı testlere ve görüntüleme yöntemlerine ihtiyaç vardır.
Doktorunuz muayene öncesinde yakınmalarınızı dinler ve fiziksel muayene yapar. Sonra yaşadığınız sorunlara neden olan hastalığı net olarak teşhis etmek için bazı solunum testleri ister. Bu testler yardımıyla akciğerlerin oksijen ve karbondioksit alışverişi özelinde değerlendirmeleri yapılır.
Spirometri (solunum fonksiyon testi), tepe akışının izlenmesi, kan testleri, göğüs röntgeni, Toraks BT, mukus kültürü tahlili amfizem teşhisi sırasında kullanılan testler ve görüntüleme yöntemleridir.
Spirometri
Spirometre akciğer fonksiyonunu kontrol etmek için kullanılan bir cihazdır. Spirometri akciğer hastalıklarının teşhisinde kullanılan en basit ve en yaygın testlerden biridir.
Spirometri yardımıyla akciğer hastalığının ciddiyeti belirlenir. Bunun için akciğer hastalığının, akciğerlere hava girişi ve çıkışını ne seviyede etkilediği ölçülür. Spirometri ayrıca teşhis sonrası uygulanan tedavinin ne derece etkili olduğunu anlamak için de kullanılır.
Tepe Akışının İzlenmesi
Öksürük, iltihaplanma ve mukus birikmesi akciğerlerdeki büyük hava yollarının yavaş yavaş daralmasına neden olabilir. Bu durum, akciğerlerden çıkan havanın hızını yavaşlatır. Tepe akışının izlenmesinde kullanılan cihaz ile ciğerlerdeki havanın ne kadar hızlı boşaltıldığı ölçülür. Bu ölçüm, hastalığın etkilerinin ne seviyede olduğunu anlamak için yapılır.
Kan Testleri
Kan testlerinde ise kandaki karbondioksit ve oksijen miktarları ölçülür. Ayrıca eozinofil sayısı ve D vitamini düzeyleri kontrol edilir, hematokrit ve hemoglobin seviyeleri ölçülür.
Göğüs Röntgeni
Göğüs röntgeni ile iç dokuların, kemiklerin ve organların görüntüsü alınır. KOAH teşhisi için röntgen kullanılmasa da göğüs röntgeni yardımıyla akciğerlerde yaşanan diğer olumsuz gelişmeler gözlemlenir.
Toraks BT
Toraks BT ile akciğerlerdeki hava yollarının genişliği ve hava yolu duvarlarının kalınlığı gibi ayrıntılar gözlemlenir.
Mukus (balgam) Kültürü
Bu testte öksürürken akciğerlerden ağıza gelen mukus incelenir. Mukus incelenerek enfeksiyon yaşanıp yaşanmadığı teşhis edilir. Mukus kültürü ayrıca eozinofil seviyelerini ölçmek için de değerlendirilir.
Amfizem tedavisinde hedef; oluşan yan etkilerin şiddetinin azaltılarak amfizem hastasının daha rahat yaşamasını sağlamak ve yaşam kalitesini artırmaktır. Amfizem tedavisinde bir diğer amaç ise hastalığın daha da kötüleşmesini önlemektir. Öte yandan amfizemin neden olduğu akciğer hasarını geri döndürmek için uygulanan herhangi bir tedavi yöntemi yoktur.
Amfizem tedavisinde kullanılan yöntemlerin detaylı açıklamaları şöyledir:
Bronkodilatörler
Bu ilaçlar solunum yollarının etrafındaki kasları gevşeterek akciğerlerinize daha fazla hava girip çıkmasını sağlar. Nefes yoluyla alınan bu ilaçlar ağızdan alınan ilaçlarla kıyaslandığında daha kısa sürede iyileşme sağlar ve daha etkilidir
İnhale Kortikosteroidler
İnhale kortikosteroidler solunum yollarında yaşanan şişliği hafifletir ve mukus üretimini azaltır. Bu sayede kişi rahat rahat nefes alıp verebilir.
Antibiyotikler
Antibiyotikler zatürre, bronşit ve diğer akciğer enfeksiyonları dahil bakteriyel enfeksiyonların tedavisine yardımcı olur.
Antiinflamatuar İlaçlar
Antiinflamatuarlar ilaçlar solunum sollarındaki iltihabı gidermek amacıyla kullanılır,
Oksijen Terapisi
Amizem hastalığı nedeniyle hastanın kanında yeterli miktarda oksijen bulunmuyorsa oksijen tedavisi ile kandaki oksijen seviyesi artırılır.
Akciğerlerin Hasarlı Bölümünün Çıkarılması
Çok şiddetli vakalarda akciğerin amfizemden zarar gören bölümleri çıkartılarak akciğerin hasarlı dokunun solunum kasları üzerine yaptığı baskı rahatlatılır. Böylece akciğerlerin esneme yeteneği artırılarak kişinin daha rahat nefes alıp vermesi sağlanır.
Endobronşiyal Valf Sistemi
Bu işlemde hastanın solunum yollarına tek yönlü bir valf yerleştirir. Valf, havanın ciğerlerinizin hastalıktan etkilenen kısımlarından çıkmasına izin verirken yeni hava girmesine izin vermez. Böylece amfizem nedeniyle sıkışan ciğerlerde bir rahatlama sağlanır ve kişi daha rahat nefes alıp vermeye başlar.
Öte yandan amfizem hastaları hastalığın etkilerini azaltmak ve daha fazla etkilenmemek için şu tedbirleri almalıdır:
Amfizem kronik bir akciğer rahatsızlığıdır. Hava akışı tıkanıklığına ve solunum sorunlarına neden olan bir grup akciğer hastalığı olan KOAH'ın bir parçasıdır.
Amfizem, zamanla beraber çok yavaş şekilde gelişir. Çoğu zaman sigara içmekten kaynaklanır.
Aktivite ve hırıltılı solunum, öksürük, anksiyete, kalp sorunları ve giderek kötüleşen nefes darlığına neden olur.
Hasar görmüş akciğer dokusunu onarmanın veya yeniden büyütmenin bir yolu yoktur. Amfizemli kişilerin tedavisinin amacı yaşam kalitesini artırmak, hastalığın olumsuz etkilerini kontrol altına almak ve rahatsızlığın kötüleşmesini önlemektir
Astım, solunum yollarının çevresinde gelişen iltihaplanma ve kasların gerilmesinden kaynaklanan kronik bir akciğer hastalığıdır. Astım hastalığında, akciğerlerdeki bronşiyal hava yollarının daralıp şişerek nefes almayı zorlaştırır, bu da öksürük, hırıltı, göğüste sıkışma ve nefes darlığı gibi belirtilere neden olur.
Nefes almayı zorlaştırarak günlük hayatı olumsuz etkileyen astım, tetikleyicilerden uzak durulmasıyla birlikte doktorun verdiği ilaçların düzgün kullanılması sonucu tedavi ve nöbetlerinin engellenmesi mümkün olan bir hastalıktır. Bazı kişilerde hafif bir şekilde seyreden astım, özellikle çocuklarda zaman zaman kronik bir hal alıp astım krizlerine yol açabilir.
Alerjileri tetikleyen polen, toz akarları, evcil hayvan tüyüyle birlikte soğuk hava, grip, aşırı egzersiz gibi durumlar akciğerlerdeki bronş tüplerinin daralmasına ve hava yolundaki kasların kasılmasına yol açar.
Genel olarak tetikleyicilerle birlikte ortaya çıkan astım nedenleri şöyledir:
1-Polen, toz akarları ve evcil hayvan tüyleri gibi alerjenler
2-Soğuk algınlığı ve grip gibi enfeksiyonlar
3-Genetik
4-Soğuk hava
5-Aşırı egzersiz
6-Beta blokerler, aspirin ve ibuprofen tarzı bazı ilaçlar
7-Yoğun stres durumu
8-Hava kirliliği
9-Gastroözofageal reflü hastalığı
Polen, toz ve evcil hayvan tüyleri gibi alerjenler, astım semptomlarını tetikleyebilir veya mevcut astımı kötüleştirebilir. Akciğerin bu alerjenlere maruz kalması hava yollarında iltihaplanmaya ve daralmaya yol açarak nefes darlığı, hırıltı ve öksürük gibi astım belirtilerine neden olabilir. Bu yüzden astım semptomları veya mevcut astım hastalığı varsa bu tür etkenlerden uzak durmak önemlidir.
Polen: Ağaçlar, çimenler ve yabani otlar gibi bitkilerin ürettiği polenler, özellikle mevsimsel olarak alerjilere ve alerjik astıma yol açma riski taşır. Polenler aynı zamanda burun akıntısı, hapşırma ve gözlerde kaşıntı gibi semptomlara neden olurken beraberinde astım semptomlarını da tetiklemesiyle bilinir.
Toz akarları: Ev tozu içinde bulunan mikroskobik canlılar olan toz akarları, yıl boyunca alerji ve astım semptomlarına neden olabilir. Toz akarlarına maruz kalmak, burun tıkanıklığı, hapşırma ve astım belirtilerini artırabilir.
Evcil hayvan tüyleri: Özellikle kedi ve köpek sahipleri için astım riski söz konusudur. Kediler, köpekler ve diğer tüylü hayvanların deri döküntüleri, tüyleri ve salyaları alerjen olarak solunum yollarını etkileyebilir. Bu alerjenler, alerjik reaksiyonlara ve mevcut astım semptomlarının artmasına yol açabilir.
Bahsi geçen alerjenlerin olası astım hastalığı önlemek veya mevcut astım üzerindeki etkisini en aza indirmek için, alerjen maruziyetini azaltmak ve uygun tedavi yöntemlerini uygulamak önemlidir. Bunları önlemek için kişi evde düzenli temizlik yapmalı, şartlar uygunsa filtreli hava temizleyiciler kullanabilir ve doktor onayıyla reçeteli ilaçlar kullanabilir.
Astımın nedenleri arasında soğuk algınlığı ve grip de yer alır. Soğuk algınlığı ve grip, astım hastalarında hava yollarının iltihaplanmasına ve daralmasına yol açarak astım semptomlarının kötüleşmesine veya astım ataklarının artmasına sebebiyet verebilir. Özellikle grip, astım hastalarında ciddi komplikasyonlara yol açabilir ve şiddetlendiği zamanlarda hastaneye yatış riskini artırabilir.
Bu risklerin yaşanmaması veya azalması için astım hastası olup olmamaktan bağımsız şekilde her yıl grip aşısı yaptırılması önerilir. Grip aşısı, grip virüsüne karşı koruma sağlayarak astım semptomlarının kötüleşmesini veya astıma yakalanma riskini önleyebilir.
Bununla birlikte hijyen kuralları da önemli bir unsurdur. Ellerin düzenli olarak yıkanması, hasta kişilerle temastan kaçınılması ve kalabalık ortamlardan uzak durulması, durmak gerekiyorsa da maske takılması enfeksiyon riskini azaltabilir. Diğer yandan astıma karşı dengeli beslenme, düzenli egzersiz ve yeterli uyuyup bağışıklık sistemini destekleyerek enfeksiyonlara karşı vücut direnci artırılmalıdır.
Astım hastaları, soğuk algınlığı veya grip belirtileri gösterdiklerinde ihmal etmeden doktora başvurmalıdır.
Solunum yolları hastalıklarından biri olan astım, genetik ve çevresel faktörlerin etkileşimi sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Hastalığın ortaya çıkmasında etkisi olan faktörlerinden biri de aile öyküsüdür. Buna genetik adı da verilir. Örneğin, anne veya babadan birinin astımı varsa, çocukta astım meydana gelme riski bağlantılı olarak artar. Bu durum, genetik yatkınlığın astım gelişiminde rol oynadığını gösterir.
Aynı zamanda genetik araştırmalar da astım ile ilişkili birçok genin varlığını ortaya koymuştur. Özellikle bağışıklık sistemi ve iltihaplanma süreçlerinde rol oynayan genlerdeki varyasyonların, astım riskini artırabildiği değerlendirilir.
Örneğin, ORMDL3 ve CDHR3 genlerindeki belirli varyantlar, çocukluk çağında astım gelişimi ile ilişkilendirilmiştir. Burada söz konusu olan ORMDL3 geni, sfingolipid biyosentezinin düzenlenmesinde rol oynarken, CDHR3 geni, solunum yolu epitelinde ifade edilir ve rinovirüs C’nin reseptörü olarak işlev görür. Bu genlerdeki varyantların ortak özelliği, astım gelişimine katkıda bulunmasıdır.
Ancak bilinmesi gerekir ki genetik yatkınlık tek başına astım gelişimi için yeterli değildir. Buradaki bir diğer etken de çevresel faktörlerdir. Özellikle hava kirliliği ve solunum yolu enfeksiyonları, genetik yatkınlığı olan bireylerde astım hastalığının ortaya çıkmasını tetikleyebilir. Bu nedenle, astımın gelişimi hem genetik hem de çevresel faktörlerin birleşimiyle ortaya çıkabilir.
Sonuç olarak, genetik ve çevresel faktörlerin astım gelişiminde önemli bir rol oynadığı değerlendirilir.
Nefes alıp verirken çıkan hırıltı sesi astımın en yaygın belirtisi olup, nefes darlığı, göğüste sıkışma, öksürük ve konuşmada zorluk astımın belirtileridir.
Astım ataklarında görülen belirtiler şunlardır:
1-Özellikle geceleri, aktivite anında ve gülerken öksürük tutması
2-Nefes almada zorluk
3-Nefes alıp verirken hırıltı
4-Göğüste sıkışma, ağrı ya da baskı
5-Parmaklar, tırnaklar ve dudakta mavimsi morarma
6-Baş dönmesi
7-Hızlı nefes alıp-vermek zorunda kalma
8-Konuşmada zorluk
9-Bitkin hissetme
10-Öksürük ve nefes darlığı ile uykudan uyanma
11-Kaygı veya panik hissi
12-Terleme
Alerjik astım belirtileri genellikle kuru öksürük krizleri, nefes darlığı, hırıltılı solunum, nefes alıp verirken ıslık sesi çıkması, göğüs ağrısı veya göğüste baskı hissi gibi semptomlar içerir.
Elma, portakal, nar, zencefil, zerdeçal, balık, ıspanak ve domates suyunu beslenme alışkanlıklarına dahil ederek sağlıklı beslenmek, düzenli olarak egzersiz yapmak, stresten uzak durmak, sigaradan uzak durmak ve düzenli bir uykuya sahip olmak astıma iyi gelir. Bunlarla birlikte süt ve yumurta gibi D vitamini içerikleri, karoten açısından zengin havuç ve yeşil yapraklı sebzeler de astıma iyi gelebilecek doğal yöntemlerdendir.
Astıma iyi gelen doğal yöntemler şöyledir:
1-Bol sıvı tüketmek
2-Elma, portakal ve nar gibi C vitamini takviyesi almak
3-Ballı zencefil ve zerdaçal karışımı denemek
4-Tuzlu su ile gargara yaparak mukusu temizlemek
5-Adaçayı ve kekik çayı denemek
6-Sıcak buhar solumak
7-Somon, uskumru ve morina gibi balıkların tüketimini artırmak
8-Süt ve yumurtayı diyet listesine eklemek
9-Havuç ve yeşil yapraklı sebzeler yemek
10-Magnezyum açısından zengin gıdalara yönelmek
Astım hastalığı hafif bir şekilde seyredebildiği gibi kronik vakaya da dönüşebilir. Özellikle astım ve alerjik hastalıkların erken teşhisi hastalığın ilerlememesi ve tehlike sonuçlar doğurmaması adına önemlidir.
Astım teşhisinde faydalanılan yöntemler şöyle sıralanabilir:
1-Fizik muayene
2-Solunum fonksiyon testleri
3-Akciğer grafisi
4-Kanda alerji tetkikleri
Astımın kesin bir tedavisi söz konusu değildir ancak semptomları iyileştirmeye yönelik birtakım yöntemler uygulanabilir. Astım tedavisinde kullanılan başlıca ilaçlardan biri kortizondur. Bunlarla birliktea astım tedavisinde iki çeşit ilaç grubu kullanılmaktadır. Bunlar; hastalığı tedavi eden ya da kontrol eden ilaçlar ve rahatlatıcı ilaçlardır. Astım tedavisinde hangi ilaçların ne kadar süre ile ve hangi durumlarda kullanılacağı mutlaka doktor tarafından belirlenmelidir.
Kortizonla birlikte astım tedavisinde uygulanılan yöntemler şunlardır:
Bronkodilatörler: Bu ilaçlar solunum yollarınızın etrafındaki kasları gevşetmeye yarar. Gevşemiş kaslar solunum yollarının havayı hareket ettirmesine izin verir. Ayrıca mukusun solunum yollarında daha kolay hareket etmesini sağlarlar. Bu ilaçlar semptomlarınızı ortaya çıktıklarında hafifletir ve aralıklı ve özellikle kronik astım için kullanılır.
Antiinflamatuar ilaçlar: Bu ilaçlar solunum yollarınızdaki şişliği ve mukus üretimini azaltır ve havanın ciğerlere girip çıkmasını kolaylaştırır. Doktor tarafından, kronik astım semptomlarınızı kontrol etmek veya önlemek için bunları her gün almaları için reçete edebilir.
Astım için biyolojik tedaviler: Bunlar, uygun inhaler tedavisine rağmen semptomların devam ettiği şiddetli astım için kullanılır.
Aşağıda yer alan durumlar astım hastalığına yakalanma riskini artırır:
1-Ailede astım hikayesi olan birinin bulunması
2-Saman nezlesi gibi başka bir alerjik duruma sahip olmak
3-Aşırı kilolu olmak
4-Sigara içmek ve sigara dumanı solumak
5-Hava kirliliğine maruz kalma
6-Tarım, kuaförlük ve imalatta kullanılan kimyasallar gibi mesleki tetikleyicilere maruz kalma
Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) solunumla akciğerlere alınan havanın kolay bir şekilde dışarı verilememesi şeklinde açıklanabilecek bir akciğer hastalığıdır. Bu duruma neden olan iki süreç kronik bronşit ve amfizemdir.
Solunumla beraber, solunum havasındaki oksijenin kana geçtiği, kandaki karbondioksitin ise dışarı çıktığı yer solunum yollarının nihayetindeki alveol denilen keseciklerdir. Kronik bronşit, alveollere giden ve bronş adı verilen hava yollarının iltihaplanarak daralmasıdır.
Amfizem ise bu hava yollarının ve keseciklerin parçalanması ve genişlemesi manasına gelmektedir. Sonuç olarak solunumda alınan hava alveollere iletilemez ve akciğerde kısıtlanarak kalır. İşte bu duruma KOAH adı verilir.
KOAH’ ın akciğerde yarattığı değişiklikler diğer hastalıklara da sebep olabilmektedir. Bu yüzden KOAH hastası olan kişilerde bu hastalığa Amfizem ve kronik bronşit gibi tanılar da eşlik edebilir. KOAH hastalarının daha sık yakalandığı hastalıkların belirtileri genellikle koronavirüs belirtileri ile benzerlik gösterir. Yapılan araştırmalar sonucunda KOAH’ a sahip olan hastaların bu virüse daha fazla maruz kaldığıdır
KOAH’ın en önemli nedeni olarak sigara içiciliği gösterilmektedir. KOAH, dünya çapındaki en yaygın hastalıklardan biridir. KOAH’ın ilerlemesi günlük içilen sigara sayısına bağlı olarak değişiklik gösterebilir.
KOAH eskiden erkeklerde daha sık görülürdü. Fakat günümüzde kadınlarda da, sigara tüketiminde artışla beraber, sıklıkla görülen hastalıklar arasındaki yerini aldı. KOAH’ın meydana gelmesini sağlayan diğer nedenleri ise şöyle sıralanabilir;
KOAH kalıcı akciğer hasarı oluşuncaya dek genellikle belirtilere sebep olmaz. Ancak, belirtiler ortaya çıktıktan sonra, hastalığa neden olan sigara gibi faktörler ortadan kaldırılmazsa, zaman içerisinde sürekli olarak kötüleşir.
Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH) dört evreden oluşur, her biri hastalığın şiddetini ve hasta üzerindeki etkisini temsil eder. Bu evreler, hafiften çok şiddetliye doğru sıralanır.
KOAH (Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı), solunum yollarında kronik bir tıkanıklığa neden olan ilerleyici bir hastalıktır ve dört evreden oluşur. İlk evre olan 1. evre, genellikle hafif semptomlarla kendini gösterir. Bu evrede hastalar, özellikle fiziksel aktivite sırasında hafif nefes darlığı yaşayabilir. Ancak, bu evrede semptomlar genellikle günlük yaşamı büyük ölçüde etkilemez.
KOAH’ın 1. Evresi erken tanı ve tedavi için önemli bir fırsat sunar. Erken tanı, uygun yaşam tarzı değişiklikleri ve tedavi seçenekleri birleştirildiğinde, hastaların yaşam kalitesini korumasına ve hastalığın daha ileri evrelere ilerlemesini önlemeye yardımcı olabilir.
KOAH 1. Evre Belirtileri
KOAH’ın 1. Evresi başlangıç aşaması olarak görülür ve erken teşhis bu evrede oldukça önemlidir. Bu evrede bireyler genellikle hafif nefes darlığı ya da hafif öksürük gibi belirtiler gösterebilir. Bu evredeki bireyler genellikle normal aktivitelerini sürdürebilirler.
KOAH’ın 2. evresi orta derece olarak geçmektedir. Bu evrede özellikle fiziksel aktivite sırasında nefes darlığı daha belirgin hale gelir. Hastalar günlük aktiviteler sırasında daha fazla zorlanırken, sıklıkla öksürük ve balgam şikayetinde bulunur.
Bu evrede hastalar, artık günlük aktiviteler sırasında önemli derecede nefes sorunları ve tıkanmalar yaşamaya başlarlar. Bu evre, hastanın yaşam kalitesini daha fazla etkiler ve kişinin sağlığı üzerinde daha ciddi sorunlara yol açabilir.
KOAH’ın son yani 4. evresinde, hastalar neredeyse tüm aktiviteler sırasında oksijen ihtiyacı duyarlar ve hareket kabiliyetleri ciddi şekilde sınırlanmaya başlar. Bu evrede genellikle hastalar sık sık hastaneye ziyaretlerine başlar ve sağlık durumunda ciddi bozulmalar yaşanabilir.
Tedavi seçenekleri genellikle hastalığın şiddetine göre değişir ve bronkodilatörler, anti-enflamatuar ilaçlar, oksijen terapisi, valf tedavisi, balon tedavisi ve pulmoner rehabilitasyon içerebilir. Ayrıca, düzenli aşılama ve enfeksiyonlardan kaçınma, sorun riskini azaltmak için önemlidir.
KOAH (Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı), özellikle sigara içen kişilerde daha çok gözlemlenen ilerleyici bir akciğer hastalığıdır. KOAH hastalığı, akciğerlerdeki hava yollarının daralmasıyla birlikte kişinin nefes almasının zorlaştırmasına neden olan iltihabi bir süreci içerir. KOAH'ın ilerlemesi, nefes darlığı, kronik öksürük ve sık enfeksiyonlar gibi semptomlarla kendini gösterir.
KOAH tedavi edilmediğinde yaşam kalitesini önemli ölçüde düşürebilir ve ciddi sorunlara yol açabilir. İlerleyen vakalar, kalp yetmezliği ve akciğer hipertansiyonu gibi diğer ciddi sağlık sorunlarını tetikleyebilir. Bu nedenle, erken tanı ve düzenli tedavi, hastalığın kontrol altında tutulması ve ilerlemesinin yavaşlatılması için kritik öneme sahiptir.
Hastalığın yönetimi genellikle sigarayı bırakma, düzenli egzersiz, valf tedavisi ve balon tedavisi gibi medikal tedavi yöntemleriyle birlikte, bazı durumlarda oksijen terapisini de içerebilir.
KOAH (Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı), solunum yollarında kronik tıkanıklık, nefes darlığı ve şiddetli öksürük ile karakterize edilen ilerleyici bir hastalıktır türüdür. Belirtiler genellikle yavaş yavaş ortaya çıkar ve tedavi edilmediği takdirde semptomları zamanla kötüleşir.
Özellikle hava kirliliği, soğuk hava veya alerjenlerle durumun kötüleşmesine neden olabilir. KOAH'ın ilerlemesiyle birlikte, hastalar günlük aktivitelerini gerçekleştirmekte zorlanabilir ve bu da kişilerin yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyebilir. Astım belirtileri ve KOAH belirtileri çoğu zaman karıştırılabilir. KOAH’ın en yaygın belirtilesi arasında aşağıdakiler yer alır.
KOAH krizi, aynı zamanda akut alevlenme olarak da bilinir, KOAH'lı hastaların sıklıkla karşılaşabileceği ciddi bir durumlardan biridir. KOAH'ın semptomları birkaç gün veya birkaç hafta süresinde şiddetli bir şekilde kötüleşmesiyle devam eder. Nefes darlığı, artan öksürük, balgamda artış, hırıltılı solunum ve artan göğüs sıkışıklığı gibi semptomlar da gözlemlenebilir.
KOAH krizi genellikle; vücuttaki enfeksiyonlar, hava kirliliği, aşırı soğuk hava, sigara dumanı veya diğer solunum yolunu tahriş eden etkenler tarafından tetiklenebilir. Bu tetikleyiciler, hastanın solunum yollarında iltihaplanmayı artırarak, hava akışının sınırlandırır ve bu da hastanın durumunun kötüleşmesine neden olur.
KOAH tanısı kişinin muayenesi sonrası şikayetleri de göz önünde bulundurularak konulmaktadır. KOAH tanısı için hekiminiz tarafından birden fazla test önerilebilir. Bu testlerden bazıları; akciğer röntgeni, kan sayımı, biyokimya, arteriyal kan gazı tayini, solunum testi ve hekim tarafından gerekli görülmesi durumunda tomografi çekimidir.
Solunum fonksiyon testi (spirometre) KOAH tanısının kesinleştirilmesinde kullanılan bir tetkiktir. Uzun dönemli nefes darlığı, öksürük ve balgam şikayeti olan, sigara kullanma öyküsü bulunan hastaların solunum hacimleri ve havanın solunma hızı tespit edilerek KOAH tanısının konmasında ve diğer akciğer hastalıklarından ayrıştırılmasında büyük önem taşımaktadır.
Akciğer röntgeni ile kan tetkikleri, özellikle bir akciğer enfeksiyonu şüphesinde kullanılmaktadır. Arteriyal kan gazı ise solunum yetmezliği durumunda, yetmezliğin seviyesini ve türünü saptamak için kullanılmaktadır.
KOAH’ta oluşan akciğer hasarı bir defa meydana geldikten sonra iyileştirilebilir veya geri döndürülebilir değildir. Fakat yapılan tedaviler, hastalığın belirtileri hafifletilebilir, hastalığa bağlı sorunlar ortadan kaldırılabilir veya hızlı seyreden hastalığın yavaşlamasına yardımcı olabilir.
Tedavisi yapılmayan KOAH hastaları ise, hastalık ilerledikçe günlük hareketlerini bile yapamaz ve bir süre sonra yatağa bağlı duruma gelebilirler. KOAH teşhisi konulan kişi eğer sigara kullanıyorsa, en kısa zamanda sigarayı bırakması gerekmektedir. Sigaranın bırakılması, akciğer hasarının artışını durduracağı gibi, kişinin daha rahat nefes almasını sağlayacaktır.
KOAH hastalığının 4 ayrı evresi bulunmaktadır. Bunlar; hafif, orta, ağır ve çok ağır olarak geçer. KOAH hastalığının evresine ve kişinin durumuna göre uygulanan tedavi yöntemleri değişiklik gösterebilmektedir. İlaç uygulamaları arasında spreyler ve özel makinalarla verilen ilaçlar bulunmaktadır.
Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH), ciddi bir solunum yolu hastalığıdır ve henüz kesin bir tedavisi bulunmamaktadır. Ancak, günümüzde gelişen teknolojiyle birlikte belirtileri azaltmak ve hastalığın ilerlemesini yavaşlatmak için birçok tedavi seçeneği mevcuttur. KOAH tedavisinin en önemli adımı sigarayı bırakmaktır. Sigara içimi bırakıldığında hastalığın ilerlemesi yavaşlayabilir ve vücudun solunum yeteneği korunabilir.
İlaç tedavisi olarak, bronkodilatörler ve kortikosteroidler gibi inhalasyon yoluyla alınan ilaçlar, hava yollarında bulunan kasları gevşeterek nefes almayı kolaylaştırır ve KOAH semptomlarının hafiflemesine yardımcı olur. Ayrıca, ağız yoluyla alınan ilaçlar da akut alevlenmelerin önlenmesinde kullanılabilir. Bu ilaçlar, hava yollarındaki iltihabı azaltarak semptomları kontrol altına alınmasında önemlidir.
Solunum terapileri de KOAH tedavisinde önemli bir rol oynar. Oksijen tedavisi, kandaki oksijen seviyesi yeterli değilse, solunumu desteklemek için kullanılabilir.